Şiir Değirmeni

Çeviri edebiyatı erek dile mi gönderir, toprağa mı ? Yazara ihanet midir, ibadet mi ? Duygu kaybolur mu, yoksa yeniden mi can bulur?

Burası yabancı dildeki şiirlerin Türkçe'ye çevirisini severek yapan birkaç çevirmenin mekanı. Biz paylaşmaktan keyif alacak, yapıcı her eleştiriye de açık olacağız. Herkesi değirmenimize ziyarete bekleriz..

Mehmet Yonar

7 Şubat 2010 Pazar

Dance Song

This breath is not any other breath.
Not breathed before, not breathed again.
In a now without a then
it interleaves me with my death.

So for a moment I am free.
Once I breathe, and only once.
Wind blows me and I dance,
willow leaf on willow tree.

-Ursula K. LeGuin

-------------------------------------------------------------------

Dans Şarkısı

Herhangi bir nefes değil bu nefes.
Daha evvel hiç alınmadı, tekrar alınmayacak.
'Bir zamanlar'dan azad bir şimdide
beni ölümümle arındırıyor.

Ve bir dakikalığına özgürüm.
Tek bir nefes, sadece tek.
RÜzgar uçurur beni ve ben raks ederim,
söğüt ağacındaki söğüt yaprağı gibi.

Çeviren: Mete Güre

4 Şubat 2010 Perşembe

I Crave Your Mouth, Your Voice, Your Hair by Pablo Neruda

I Crave Your Mouth, Your Voice, Your Hair

I crave your mouth, your voice, your hair.
Silent and starving, I prowl through the streets.
Bread does not nourish me, dawn disrupts me, all day
I hunt for the liquid measure of your steps.

I hunger for your sleek laugh,
your hands the color of a savage harvest,
hunger for the pale stones of your fingernails,
I want to eat your skin like a whole almond.

I want to eat the sunbeam flaring in your lovely body,
the sovereign nose of your arrogant face,
I want to eat the fleeting shade of your lashes,

and I pace around hungry, sniffing the twilight,
hunting for you, for your hot heart,
like a puma in the barrens of Quitratue.

Pablo Neruda

Ağzını, Sesini, Saçlarını Çekti Canım

Ağzını, sesini, saçlarını çekti canım.
Çıt çıkarmadan ve kazınarak midem sinsice aranıyorum sokaklarda.
Ekmek beni doyurmaz, şafak böler avımı, gün boyu
ardından adımlarının izini sürerim.

Açım o narin gülüşüne,
darman duman bir hasadın rengi vurmuş ellerine,
el tırnaklarının solgun pırıltısına açım,
badem tenini yemek istiyor canım.

Yemek istiyorum güzel bedeninde oynaşan güneş ışıklarını,
kibirli yüzünün hükümdarı o burnunu da,
Kirpiklerinin uçuşan gölgesini yemek istiyorum

ve aç bilaç, koklayarak alacakaranlığı
senin izini, sıcacık kalbinin izini sürerim;
tıpkı Quitratue’nin kıraç topraklarındaki bir puma misali.

çevirmen: Doa

3 Şubat 2010 Çarşamba

MEN by Maya Angelou

MEN
When I was young, I used to
Watch behind the curtains
As men walked up and down the street. Wino men, old men.
Young men sharp as mustard.
See them. Men are always
Going somewhere.
They knew I was there. Fifteen
Years old and starving for them.
Under my window, they would pauses,
Their shoulders high like the
Breasts of a young girl,
Jacket tails slapping over
Those behinds,
Men.

One day they hold you in the
Palms of their hands, gentle, as if you
Were the last raw egg in the world. Then
They tighten up. Just a little. The
First squeeze is nice. A quick hug.
Soft into your defenselessness. A little
More. The hurt begins. Wrench out a
Smile that slides around the fear. When the
Air disappears,
Your mind pops, exploding fiercely, briefly,
Like the head of a kitchen match. Shattered.
It is your juice
That runs down their legs. Staining their shoes.
When the earth rights itself again,
And taste tries to return to the tongue,
Your body has slammed shut. Forever.
No keys exist.

Then the window draws full upon
Your mind. There, just beyond
The sway of curtains, men walk.
Knowing something.
Going someplace.
But this time, I will simply
Stand and watch.

Maybe.

Maya Angelou


ERKEKLER

Gençken hep
Perdelerin arkasından
Gelip geçen erkekleri izlerdim. Ayyaş erkekler, yaşlı erkekler
Bıçkın delikanlılar.
Onların içini okurdum. Erkekler hep bir yerlere gider.
Orada olduğumu bilirlerdi. On beş
Yaşındaydım ve onlara biterdim.
Penceremin altında duraksayacak,
Omuzları tıpkı
Yeni yetme bir kız göğsü gibi dik,
Ceketlerinin arkası
Kalçalarına vurmakta.
Erkekler.

Gün gelir avuçlarıyla
Kavrarlar seni, nazikçe, sanki
Ağacın son kuru yaprağıymışsın gibi. Ardından
Sıkıverirler. Sadece azıcık. İlk
Seferi güzeldir. Çabucak bir kucaklama.
Savunmasızlığınıza sızıverirler. Birazcık
Daha. Ve acı başlar. Korkuya teğet geçen
Bir gülümseme belirir. Hava buhar
Olduğunda
Aklın sıçrar, şiddetle patlar,
Kibrit çöpü misali. Paramparça.
Senin özündür
Onların bacaklarından damlayan, ayakkabılarını lekeleyen.
Dünya normale döndüğünde yeniden,
Ve dilin damağın kuruluğu geçerken
Bedenin kapanıverir. Ebediyen.
Hiçbir anahtar açmaz.

Sonra aklın penceresi
Kapanır. Orada, dalgalanan
Perdelerin ardında erkekler yürür.
Bir şeyleri bilerek.
Bir yerlere giderek.
Fakat bu kez sadece
Durup, izleyeceğim.

Belki.

çevirmen: Doğacan OKKAN

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Jane İçin

For Jane

225 days under grass
and you know more than I.
they have long taken your blood,
you are a dry stick in a basket.
is this how it works?
in this room
the hours of love
still make shadows.

when you left
you took almost
everything.
I kneel in the nights
before tigers
that will not let me be.

what you were
will not happen again.
the tigers have found me
and I do not care.

Jane İçin

225 gün toprağın altında kaldıktan sonra
eminim benden daha fazlasını biliyorsun.
Kanını son damlasına kadar emdiler,
artık kuru bir çubuksun sepette.
Böyle mi yürüyor bu işler?
Bu odada
sevişlerimizin
izi var hala.

Çekip gittiğin gün
nerdeyse herşeyi
alıp gittin.
Artık diz çöküyorum
karşısında o
benim ben olmama izin vermeyen kaplanların.

Asla bir kez daha
sen, sen olmayacaksın.
Ve o kaplanlar beni buldu
ama artık kimin umrunda.

Şiir: Charles Bukowski Çeviri: Mehmet Yonar

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Love Compared
by Nizar Qabbani

I do not resemble your other lovers, my lady
should another give you a cloud
I give you rain
Should he give you a lantern, I
will give you the moon
Should he give you a branch
I will give you the trees
And if another gives you a ship
I shall give you the journey.

-----------------------------------------------

Onlarınki Aşk mı?

Ben diğer aşıklarına benzemem, hanfendi
biri sana bulutları verse
ben yağmuru veririm
Hani sana bir kandil verseler, ben
ayın kendisini veririm
Verdikleri sadece bir dal mı?
ben sana tüm ağaçları veririm
Birisi sana bir gemi veriyorsa
ben yolculuğun kendisini veririm.

Çeviren: Mete Güre


29 Temmuz 2009 Çarşamba

A Dream within a Dream
-Edgar Allan Poe (1809-1849)

Take this kiss upon the brow!
And, in parting from you now,
Thus much let me avow—
You are not wrong, who deem
That my days have been a dream:
Yet if hope has flown away
In a night, or in a day,
In a vision or in none,
Is it therefore the less gone?
All that we see or seem
Is but a dream within a dream.

I stand amid the roar
Of a surf-tormented shore,
And I hold within my hand
Grains of the golden sand—
How few! yet how they creep
Through my fingers to the deep
While I weep—while I weep!
O God! can I not grasp
Them with a tighter clasp?
O God! can I not save
One from the pitiless wave?
Is all that we see or seem
But a dream within a dream?

-----------------------------------


Rüya içinde Rüya


Alnına kondurduğum dudağım!
Ve, zamanı artık ayrılığım,
İzin ver anlatayım-
Haksız değilsin, farz etmekte
Günlerimin toplamı bir rüya etmekte:
Yine de ki umut uçup gitmiş ise
ya bir gecede, ya da bir günde,
bir görüde ya da hiçbirinde,
daha mı az gitmiş olurdu öyle?
Görüp sandıklarımızın tümü, kabul et
rüya içinde bir rüyadan ibaret.

Dalgalardan tarumar bir sahilde,
kükremelerin tam ortasındayım,
ve avucumda tuttuğum,
altın gibi bir tutam kum-
Milyon tane! yine de akıp gider
parmaklarımdan derinliklere düşer
Ben yalvar yakar, yalvar yakar!
Tanrım! elimde değil mi daha sıkı
tutsam her taneyi sımsıkı?
Tanrım! hiç mi sakınamam birini,
birini bile zalim dalgalardan?
Görüp sandıklarımızın tümü, hayret
rüya içinde bir rüyadan mı ibaret?

Çeviren : Mete Güre

28 Temmuz 2009 Salı

The Three Oddest Words

When I pronounce the word Future,
the first syllable already belongs to the past.

When I pronounce the word Silence,
I destroy it.

When I pronounce the word Nothing,
I make something no non-being can hold.

By Wislawa Szymborska
Translated by S. Baranczak & C. Cavanagh

--------------------------------

En Tuhaf Üç Kelime

Gelecek derken
İlk sesi çoktan geçmiş olur

Sessizlik derken
Onu bozarım

Hiçbirşey derken
Elle tutulamayan bir şey yaratırım.

Wislawa Szymborska
Aslından İngilizceye Çeviren: S. Baranczak & C. Cavanagh
Türkçeye Çeviren: Mete Güre

Katkıda bulunanlar